EDEBİ AKIMLAR

İDEALİZM ;

Dünyayı ve varoluşu bilinç ve düşünceye öncelik vererek açıklama öğretisinin temel olduğu felsefi akımın edebiyattaki uzantısıdır. İdealist felsefenin tüm özellikleri edebi eserlerde de görülür. 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır. Bireyci dünya görüşü ve simgecilik akımına bir tepki olarak doğmuştur. Çağcıl yaşamın artık makineleşen toplumları ve alabildiğine serpilip gelişen kentleriyle bireyi topluluk içinde yaşamaya zorladığını vurgulayan idealizm, bir arada yaşamanın yarattığı ortak kanı ve duyguları dile getirmeyi amaçlamaktadır.
       Topluluk bilincini ve bu bilince göre bireyin varoluşunu, yaşamı belli belirsiz yönlendiren kimi tinsel gerçekleri betimlemeyi ön planda tutar. En büyük temsilcisi Fransız yazar Jules Romains’tir. Bu akımın temelleri, Romains’le Chenneviere’nin yazdığı Petit Traite de Versification (Şiir üzerine küçük inceleme) ve Georges Duhamel’le Charles Vildrac’ın kaleme aldığı Notes su la Technique Poetique (Şiir tekniği üzerine notlar) adlı eserlerde ortaya konulmuştur.



KİŞİSELCİLİK ;

Kişiselcilik, soyut düşüncülükle özdekçiliğin karşısına tinsel gerçekliği, sözü geçen iki bakış açısının da parçalara böldüğü birliği yeniden yaratacak sürekli çabayı koyar. Kişiselcilik, Descartes’in “Düşünüyorum öyleyse varım” (Cogito ergo sum) geleneği içinde yer alır. Kişiselciliğin ana yapısı şöyle özetlenebilir: Kişilik, bilinç, kendi yargısını özgürce belirleme, amaçlara yönelme, zamanın akışına karşı öz kimliğini sürdürme ve değerlere bağlanma gibi temel özellikleri nedeniyle, bütün gerçekliğin dokusunu oluşturur.
       Felsefi yönden Gottfried Wilhelm Leibniz bu akımın kurucusu, George Berkeley de başlıca kaynaklarından biri olarak kabul edilir. Edebiyatta en önemli savunucusu Emmanuel Mounier’dir.


SÜRREALİZM ;

Kurucusu, Fransız edebiyatı şairlerinden ve ruh doktoru Andre Broton’dur. İlkeleri 1924′te ortaya konmuştur. Sürrealizmin amacı bilinçaltının sanata yansıtılmasıdır.
Felsefi alanda, Fransız filozofu Henry Bergson “sezgicilik” adını verdiği düşünce akımı, sürrealizmi etkilemiştir. Ruhu savunan Bergson’un ruhun akıl­dan daha üstün olduğunu ileri sürer. Gerçekleri ruhsal sezgilerle açıklar. Doktor Sigmund Freud’un “psikanaliz” düşünce­sisürrealizm akımının diğer bir kaynağıdır. Freud, insanı bilinçaltıyla açıklar. Ona göre insanın gerçek eğili­mini, isteklerini toplumsal yasalar, ahlak ve dinsel baskılar engeller. Bilinçaltı ancak sarhoşluk, rüyalar, sayıklamalar…gibi durumlarda aklın denetiminden kurtularak bilinçüstüne çıkar. Sürrealistler, düşün­cenin gerçek etkinliğini ortaya çıkarmak için hîpno-tizma seansları düzenlemişler, elde ettikleri verileri sanatlarına yansıtmışlardır. Onlar, gerçek sanat yapıtlarının, sanatçılarca akıl ve irade denetimi dışındayken oluşturulabileceğini savunmuşlardır. Sürrealist sanaçtılar, dil ve üslupta anlaşılır olmayı iste­mediler. Herkesin birkaç sözcük ya da cümle ekle­yerek oluşturduğu “otomatik yazı” yöntemini benim­sediler. Noktalama işaretlerine karşı çıktılar.Türk edebiyatında Birinci Yeniciler (Garipçiler)  ve ikinci yenicilerin bazı sa­natçıları sürrealizmden etkilendi.
Andre Breton ( önemli ya­pıtları : Bakire Gebelik, Ak Saçlı Tabanca, Manyetik Alanlar, Sürrealizmin Manifestosu ),
Paul Eluard yapıtları: Ölmeden ölmek, Açık Kitap, ÇifteKaranlık, Politik Şiirler),
Luis Aragon yapıtları: Elsa’nın Gözleri, Rüyalardan Bir Dalga, Sevinç Ateşi)

FÜTÜRİZM ;

2O.yüzyıiın başlarında İtalya’da doğmuştur. Ku­rucusu İtalyan şairi Marinetti, 1909′da fütürizmin bildirisini Figaro gazetesinde yayımlamıştır.
Fütürizm, yaşamdaki sürekli değişimin sanata da yansıması gerektiğini vurgular. O yüzden geçmi­şi bütün sanat kuralları ve anlayışları bir yana bıra­kılmalıdır. Yaşamın sürekli değişimine, dinamizmine uygun yeni anlatım yolları ve biçimleri bulunmalıdır. Onlara göre, makine ve hız sanatın her alanına sokularak geleceğe yönelmelidir.
İtalyan fütürsleh, bildirilerinde savaşın dünya sağlığı yönünden gerekliliğini, makineye karşı duy­dukları hayranlığı, hızın güzelliğini dile getirdi. Mussolini faşizminin peşine takılarak, kadın düş­manlığını yüceltmişler; müzelerin, kütüphanelerin yıkılmasını önermişlerdir. Neredeyse, İnsanlığın tüm kültür birikimine savaş açmışlardır.
Şiirde serbest nazmı savunmuşlar, ölçü, uyaknazım biçimi ve geleneksel dilbilgisi kurallarını dış­lamışlardır.
Rus fütüristleri bunların tersine, savaşa karşı olmuşlar, kadın-erkek eşitliğini savunmuşlardır. Makineleşmenin, sanayinin yanında yer almakla birlikte makineyi kullananın, üretici güçlerin toplum­sal ve düşünsel olarak destekleyicileri olmuşlardır.
Fütürizmin Rus Edebiyatındaki temsilcisi Vitaclimir Mayakovski’dir.
Türk edebiyatında Nazım Hikmet fütürizmden etkilenmiştir. Serbest şiiri benimsemesi, kimi şiirle­rinde “makileşme İsteğini” dile getirmsi ve Resimli Ay adlı dergide “Putları Yıkıyoruz” adlı yazı dizisinde geleneksel Türk şiiri ve bu şiirin ozanlarına tavır alması, ondaki fütürist etkileri açıklar. 


SEMBOLİZM ;


Şiirdeki gerçekçiliğe (parnasizm) tepki olarak 1880′li yıllarda Fransa’da doğmuştur. 1885 ve 1902 yılları arasında da en verimli dönemini yaşamıştır.
Deneysel bilimlerin gelişmesi, doğayı ve insanı maddesel, somut gerçekçiliğiyle kavrama düşüncesi sanatta “gerçekçiliği” doğurmuştu. Gelinen bu aşa­manın toplumsal ve sanatsal boyutu, insanı mutlu etmeye yetmedi. Tersine, bunalıma sürekledi. Sanatta da “idealist felsefe”ye dayalı bir arayış başladı. Bu arayışınsembolizme yönelik İlk durağı Dekadizm ( çöküşçülük ) oldu. önderliğini Fransız ozan, Jules Laforque yaptı. Hareket, toplumsal ve sanatsal alanda başkaldırıyı, yerleşik beğenileri değiştirmeyi, karamsarlığa, hayal ve duyarlığa yer vermeyi amaçlar. Bu anlayışa sahip sanatçılar, sonradan sembolizm (simgecilikakımı için de yer aldılar.
Alman filozofu Schopenhaur’ın dünyayı “hayali ve gizemli olgular’* oiarak gören idealist felsefesi sembolizmin düşünsel kaynağını oluşturmuştur.

1. Sembolizm, şiire duygu ve hayali getirmesi yönüyle romantizmle benzerlik taşır. Diğer benzer yan her iki akımın da öznel oluşudur. Bu benzerlik­lere karşın sembolistler, kendilerinden önceki tüm şiir anlayışlarına karşı çıkmışlardır.
2. Sembolistler, dış dünyanın görüntülerini so­mut nesnel gerçeklikleriyle değil de; bu görüntülerin sezgilerinden, izlenimlerinden yansıyan niteliklerini şiire aktardılar. Duyguların, dış dünyayı ancak oldu­ğu gibi değil, onu değiştirerek ulaştırabileceğini düşündüler.
3. Sembolist ozanların doğa görüntülerini yarı aydınlık ortamlar oluşturur: sararmış yapraklar, akşamın alacakaranlığı, durgun göller, kızıl gün batımı, ayışıklı geceler.,,Bu görüntülerde net değil, neredeyse, tül bir perdenin ardından yansıyan biçimiyledir.
4. Sembolistler, sembol ve mecazlarla dolu ka­palı bir anlatımı seçtiler. Herkesçe farklı algılanabi­lecek yorumlanabilecek şiiri hedeflediler.
5. Sembolizmin şiir anlayışı: sözcüklerle yapılmış bir beste olarak gördüklerinden, şiirde müzikselliğe önem verdiler. Ölçü, uyak biçimsel özellikleri ikinci planda düşün­düler. Şiirdeki müziği özle biçim arasında bir uyum öğesi oiarak gördüler.
6. Sembolistler “sanat için sanat” görüşüne bağlı kalarak toplumsal, siyasal sorunlara uzak durdular.
7. Sembolizmin ilkelerini, kuramını. Stephen Mallarme oluşturmuş, bildirgeyi ise Jean Moreas yayımlamıştır. Sembolizmin öncüsü ise. bu akımın ortaya çıkışından önce ürünler veren Charles Boudelaire’dir.
8. Sembolizm şiir akımlarından biridir.
Charles Baudelaire – şiir
Stephane Mallerme – şiir
Paul Verlaine – şiir
Arthur Rimbaud – şiir
Paul Valery – şiir
Maunce Maeterlinck – tiyatro
Cenap Şehabettin – şiir
Ahmet Haşim – şiir

PARNASİZM ;


Romantik şiire tepki olarak 19.yüzyılın ikinci ya­rısında Fransa’da doğmuştur. Realizmi ve naturalizmi doğuran toplumsal ve siyasal koşullar, parnasizm İçin de geçerlidir, realizm ilkelerinin şiire yansımasıdır. Kısacası “şiirdeki gerçekçilik” olarak adlandırılabilir.
Realizmin şiire yansımış biçimine Parnasizm denir. Fransa’da 1860′ta “Çağdaş Parnas” adlı şiir dergisinin çevresinde toplanan sanatçılara “parnasyen” adı verilmiş, bunların oluşturduğu şi­ir akımı da Pamasizm olarak nitelenmiştir. Kısa­ca, Parnasizm, “şiirde gerçekçilik” demektir.
Parnasizm, hayalci ve duygucu romantik şi­ire karşı bir tepkidir. Realizmi ve Naturalizmi ha­zırlayan koşullar Parnasizm için de geçerlidir. Fel­sefe alanında Pozitivizmin öne çıkmasıyla bilimsel çalışmalar önem kazanmış, edebiyatın şiir kolun­da da dış dünyayı duygusallıktan uzak bir biçim­de anlatan şiirler değer kazanmıştır.
1.  Parnasyen sanatçılar “sanat için sanat” ilkesine sahiptir. Şiiri yalnızca “güzellik” olarak görmüşler, onun toplumsal bir amacı olmasını kabul etmemişlerdir.
2.  Sanatçılar güzelliği yakalayabilmek için, biçim kusursuzluğuna önem vermişlerdir, ölçü, uyak ve sözcüklerin uyumun dikkat eden parnasyen sanatçılar şiirde seçkinlere seslendiler. Şiiri oluşturan sözcükleri, bir kuyumcu titizliği ile seçtiler.
3.  Parnasizm sanatçıları, romantizmin duygu ve hayal yüklü lirik şiirine tepki gösterdiler. Yaşamı ve doğayı nesnel bir bakışla kavramayı hedeflediler.
4.  Parnasizm eski Yunan edebiyatı ve Latin edebiyatına yeniden geri dönüştür. Sanatçılarında karamsar bir ruh hali vardır.
5.  Parnasizmle birlikte, bilim ve fenle ilgili konular,felsefi düşünceler şiire girdi.
6.  Egzotik konuları işleyen parnasyen, dilin açık ve yalın olmasına özen gösterdiler.
Theophille Gautier ( önemli yapıtları : Mineler, Momİe’nin Romanı, Romantizmin Tarihi)
Thedore De Bonville ( önemli yapıtları : Fransız Şiirinin Küçük Kitabı, Ak­robatik Şiirler)
Leconte De Lisse (önemli yapıtları: Antik Şiirler, Barbar Şiirler, Trajik Şiirler)
Jose Maria De Heredia ( önemli yapıtı :Ganimetler )
François Cooppe ( önemli yapıtları: Kutsal Kalıntılar Korunağı, Alçakgönüllüler)
Tevfik Fikret…………. şiir
Yahya Kemal Beyatlı……. şiir
Önemli Not:
NATURALİZM ;
19.Yüzyılın ikinci yarısında ( 1870′li yıllarda ) ortaya çıkmış bir edebi akımdır. Realizme tepki olarak doğmamış; tersine, realizmi daha da ileri götürmüştür. Realizm ve Naturalizmin ortak yönleri (benzerlikleri) vardır. Realizmin anket ve gözlem yöntemine naturalizm deneyi de eklemiş, toplumu ve doğayı laboratuvardaki gibi algılamıştır. Naturalizmin doğuşunda Hippolyte Taine’nİn determinizm ( gerekircilik : aynı nedenler, aynı ko­şullar altında, aynı sonuçları verir ), Claude Bernard’ın deneysel uygulama, Darwin’in evrim ve soyaçekim düşünceleri etkili olmuştur. Naturalizmin ilkelerini Emile Zola, “Deneysel Roman” adlı kitabında açıklamıştır.
1. insan kişiliğini, insanın duygu, düşünce ve eylemlerini kalıtım ve çevrenin ürünü olarak açıkla­mışlardır. İnsandaki asıl belirleyicinin de, insanın kendi iradesinin değil; içinde yaşadığı toplumsal çevre ve soyaçekim özellikleri olduğunu düşün­müşlerdir.
2. Naturalizmde yazar yalnızca bir gözlemcidir. Olayların, insanların olumlu ya da olumsuz yanlarını övmek ya da kınamak durumunda değildir. Naturalist yazar, bu olay ya da kişiler için yalnızca bir tutanakçı konumundadır.
3. Realistlerin, sanat için sanat” anlayışlarına karşın naturalistler, ” toplum için sanat” anlayı­şına sahiptirler. Yapıtlarına kahraman olarak toplum dışına itilmiş sarhoş, hırsız, fahişe gibi tiplerin ya­nında yoksul işçi ve köylüleri seçmişlerdir.
4. Naturalist yapıtlarda olaylar, yazar tarafından yönlendirilmez. Doğal bir seyir izler. Kişiler, ait oldukları toplumsal grubun diye konuştururlar. Dil, doğal ve yalındır. Hatta zaman zaman argoya ka­çan söyleyişler vardır.
5. Realist yapıtlarda zaman zaman uzak ülke­lerdeki yaşam ve insanlar, geniş zamanların anlatı­mı vardır. Naturalist yazarlar, yapıtlarında kendi toplumla­rının gerçeklerini ve içinde bulundukları zamanlan anlatmışlardır.
6. Tiyatroda dekor, kostüm gibi öğeler ayrıntılı bir biçimde verilerek, çevrenin insana etkileri vur­gulanmaya çalışılır.
7. Naturalizmde öyküroman ve tiyatro gibi türler gelişmiştir.
REALİZM ;
19.yüzyılın ikinci yarısında romantizme tepki ola­rak doğmuş bir sanat ve edebi akımdır realizm. Bu döneme kadar geiinen süreçte, fen bilimle­rinde ve toplumsal bilimlerde önemli gelişmeler olmuştur. Özellikle deneysel bilimlerde gelinen aşama, olguların duygu, hayal ve metafizikle değil, maddi gerçeklerle açıklanması sonucunu doğur­muştur.
Realizmin doğuşundaki ikinci önemli etken, dü­şünsel alanda August Comte’un pozitivizm (olguculuk ) felsefesidir. Pozitivizm, neden – sonuç ilişkisine önem veren, doğayı ve insanları bilimin İki temel aracı gözlem ve deneyle açıklamaya çalışan felsefi bir düşünce sistemidir. Realizmin romantizme üstünlüğü, Gustave Flaubert‘in 1857′de yazdığı “Madam Bovary” romanı ile gözler önüne serilmiştir.
1. Realist Sanatçılar, anlattıklarında gözleme ve belgeye dayanır. Yazarlar bilgiyi anket yöntemiyle toplamış­lar, sonradan yapıtlarında kullanacakları malzemeyi günlük gözlemler olarak not etmişlerdir.
2 .Realist sanatçılar, yapıtlarda kendi kişiliklerini gizlemişler, toplumu ve insanı bilim adamı nesnelliğiyle, iyi-kötü, güzel-çirkin demeden yansıtmışlardır.
3. Realizm Konuları gerçek yaşamdan alındığından, ola­ğanüstü oiay ve kişilere yer verilmez. Olay ve kişi­ler, günlük yaşamda yaşanma ya da görülme olası­lığı olan nitelikler taşır. Bunlar yapıtlarda ayna ya da fotoğrafçı gerçekçiliği ile yansıtılır.
4. İnsanlar, yaşadıkları çevreyle birlikte ele alınmıştır. İnsan kişiliğinin oluşumunda çevrenin etkisi ve önemi belirtilmiştir. Doğa ve insan betim­lemeleri ölçülüdür. Süs olsun diye yapılmamıştır.
5. Realist sanatçılar,”sanat için sanat” anlayışı­na sahiptir. Sanatı ve edebiyatı toplumu değiştirme, eğitim ve mücadele aracı olarak görmediler.
6. Realist yapıtlarda açık, yapmacıksız, söz sa­natlarından uzak bir üslup kullanılmıştır. Sanatçılar biçim ve güzelliğine, kusursuzluğuna önem vermiş­lerdir.
KLASİSİZM ;
17.yüzyılda Fransa’da doğmuş bir edebi akı­mdır. 17.yüzyıl Fransası’nın toplumsal ve siyasal ya­pısı,düşünsel alanda rasyonalizm (akılcılık) felsefe­si, klasisizmin doğuşunda etkili olmuştur. Bu yüzyılda Fransa’da güçlü bir krallık rejimi vardır. Siyasal ve toplumsal alanda her şey kuralla­ra bağlanmış, yasa ve düzen egemen olmuştur. İnsan hak ve özgürlükleri önem taşımamaktadır. 1634′te Fransız Akademisi kurularak dil ve ede­biyat kuralları belirlenmiştir. Descartes’in, rasyonalist felsefesine göre akıl, doğru ve gerçeği bulmanın temel aracıdır. Duygular, kesinlikle aklın denetimine alınmalıdır.
1. Klasik sanatçılar akla ve sağduyuya önem ve­rirler. Duygu ve coşkuları, akıl yoluyla denetleme amacı güderler.
2. Klasik sanatçılar eski Yunan ve Latin edebi­yatlarını Örnek alırlar. Klasizimin konularımitolojiden seçilir.
3. Klasiklere göre “doğa” denince, insanın iç dünyası anlaşılır. Klasik yapıtlarda insanın değiş­meyen duygu ve düşüncelerini işlerler.
4. Klasikler, işledikleri konuya değil, konunun işleniş biçimine önem verirler. Konular nasıl olsa,eski Yunan edebiyatı ve Latin edebiyatında, mitolojide vardır.
5. Klasikler biçim kusursuzluğuna önem verirler. Üslubun süssüz, açık, yapmacıktan uzak olmasına dikkat ederler.
6. Klasikler, günlük gelip geçici ( moda ) konuları değil, yüzyıllara dayanabilecek, kalıcı konuları se­çerler.
7. Klasikler, ahlaksal bir amaç güderler. Kahra­man olarak seçkin, olgun, bedensel ve ruhsal so­runları olmayan kişiler seçilir. Çocuklar ve halktan kişilere yer verilmez.
8. Klasik yapıtlarda seçkin bir dil kullanılır. Kaba saba sözlere yer verilmez. Yapıtlar ulusal dillerle yazılmıştır.
9. Klasik sanatçılar, yapıtlarda kendi kişiliklerini gizler.
10. İnsan dışındaki hiçbir şey önemsenmemiş; giysi, dekor, doğa görüntüleri İhmal edilmiştir.
11. Klasik sanatçılar, eleştiri, deneme, fabl, mektup, felsefe gibi alanlarda yapıtlar vermişlerdir. Ancak klasisizmin türleri trajedi ve komedi gibi tiyatro türleridir. Roman türü gelişmemiştir.
12. Klasik sanatçılartiyatroda üç birlik kuralına (zaman, yer ve olay) uydular.
13. Trajedide CorneilleRacinekomedide Moliere; eleştiride Boileau; felsefe de Descartes, Pascal; fablda La Fontaineözdeyişte La Rochefacault; romanda Mme De La Fayette, Fenelon,Daniele Defoe; karakterde La Bruyere klasisizmin temsilcileridir.
HÜMANİZM ;
Avrupa’da Ortaçağ, “skolastik” sözcüğüyle anla­tılmaktadır. Kilise’nin toplumsal yaşamın her alanı­na egemen olduğu bu karanlık dönem boyunca kültür ve sanata korkunç bir baskı uygulamıştır. Hristiyanlık düşüncenin gelişmesini Önlemiş, insan­lık ve toplumsal kurumlar, Tanrı’nın, kilisenin ve kralın egemenliğini sağlamanın aracısı sayılmıştır.
Bu yapılanma, İnsanı ve aklı temel alan Yunan ve Latin sanatlarını, eskiçağa hapsetmişti. Soylula­rın, din adamlarının ayrıcalıklı olduğu bu dönem edebiyatında kahramanlık ve şövalyelik destanları vardır.
Avrupa’da,13.yüzyılın sonlarında bu karanlık çağdan rönesansa giden yolun aydınlatıcıları yetiş­meye başlar. Bunlar Eski Yunan edebiyatı veLatin edebiyatını örnek alarak, “ideal insanı” işleyen sanatçılarıdır. İnsanı temel aldıklarından, bu düşünüş biçimine “hümanizm” adı verilmiştir. Hümanistler, yapıtların­da kilise Latincesini bırakarak, ulusal dillerini kul­lanmışlardır.  


EMPRESYONİZM ;


19. yüzyılın sonlarında Fransa’da ortaya çıkan, oradan diğer ülkelere yayılan, dış dünyanın sanatçıda bıraktığı izlenimleri yansıtmayı amaçlayan akıma Empresyonizm akımı (izlenimcilik) denir.
Empresyonizm, önce resimde, sonra edebiyatta etkili olmuş bir akımdır. Empresyonist sanatçılardış dünyayı olduğu gibi değil de algıladıkları biçimde anlatmayı amaçlamışlar, öznelliği benimsemişlerdir. Onlara göre, bu dünya sanatçılara heyecan ve ruhi dalgalanmalar veren bir uyarıcıdır. Sanatçının görevi, duyduğu heyecanı, ruhi dalgalanmaları dile getirmek olmalıdır.
Edebiyat eleştirmeni K. Haedens’e göre, empresyonist şiirlerde sözcükler, yepyeni biçimlerde birleşir, bir “fosfor ışığı” içinde yıkanırlar.
Empresyonist şairler, şiirde biçime, kafiyeye önem vermezler. “Sanat için sanat” anlayışını benimseyerek, edebiyatın toplumsal bir görevi üstlenmesine karşı çıkarlar.
EmpresyonizmSembolizm akımının özelliklerini taşıyan bir akım olarak değerlendirilebilir.Sembolizm akımı içinde yer alan bazı şairler, Emprosyonizmin de temsilcileri olmuşlardır.
Bu akım en çok resimde etkili olmuştur. Edebiyatta geliştiği başlıca türler şiir ve tiyatrodur.
Arthur Rimbaud  
R. Marie Rilke     
Paul Verlaine    
   
Türk edebiyatında bütün şiirleriyle izlenimci diyebileceğimiz şairler yok sayılır. Ahmet Muhip Dranas, Cahit Sıtkı Tarancı gibi sanatçıların kimi şiirlerinde bu akımın etkileri görülür.