
Tevfik Fikret’in o Tarih-i Kadîm’i yok mu, işte o, dünyada yapılması gereken bütün devrimlerin kaynağıdır.” (M. Kemal ATATÜRK)
İstanbul’da doğmuştur. Babası mutasarrıflardan Hüseyin Efendidir. Galatasaray Sultanisinde okurken edebiyatla da ilgilenmeye başlar. Fikret, okul yaşamını çalışkanlığı ve başarısıyla örnek bir öğrenci olarak geçirir. Okulu birincilikle bitirir, Hariciye Nezareti İstişare Odasına girer. Burada iş çok az olduğundan bir süre sonra istifa ederek ayrılır. Daha sonra kendisine getirilen birikmiş aylıklarını çalışılmadan kazanılmış olduğu gerekçesiyle kabul etmez. Bu olay Fikret’in kişiliği ve ahlâk anlayışı hakkında bir görüş verir. Tevfik Fikret, Ticaret Mekteb-i Âlisinde Fransızca ve yazı dersleri verir. Galatasaray Sultanisinde Türkçe öğretmenliği yapar. Bu görevdeyken hükümetin bütçe açığını memur maaşlarından kesinti yaparak kapatmaya kalkması üzerine “mantıksız bir hükumete hizmet edemeyeceğini” bildirerek istifa eder. “1891 yılı, Tevfik Fikret için önemlidir. Çünkü oğlu Halûk doğmuştur. Şairimiz ilerde Halûk’un kişiliğinde gençliğe seslenecektir. Bu yıllarda Mirsad, Malûmat, Maarif gibi dergilerde şiirleri yayımlanıyordu. 1896 yılında, Recâizade Mahmut Ekrem, Galatasaray Sultanîsinden öğrencisi olan Tevfik Fikret’i bir başka öğrencisiyle, Serveti fünun dergisinin sahibi Ahmet İhsan’la tanıştırır. Tevfik Fikret bu derginin edebiyat bölümünün başyazarlığına getirilir. Yetenekli genç edebiyatçılar bu dergi etrafında toplanmaya başlar. “1899 yılında Robert Kolejde edebiyat öğretmenliğine başlar. Bu görevi 1910 yılına kadar ara vermeden sürdürür. Robert Kolejdeki görevinin dışında bütün zamanlarını Servetifünuna ayırır. II. Abdülhamit’in baskısı gittikçe artar. 1898 yılında bir bahaneyle Tevfik Fikret de tutuklanır, birkaç gün sonra serbest bırakılır. 1901 yılında Servetifünun hükümet taradan kapatılınca Bebek’teki “Aşiyan” adını verdiği evine çekilir. Derginin yeniden yayımlanmasına rağmen Fikret geri dönmez. Bu dönemde baskı dönemi şiirlerini yazar. Bu şiirlerin yayımlanma ortamı yoktu. Ancak kulaktan kulağa yayılıyordu. 1908′de II. Meşrutiyetin ilânı Tevfik Fikret’i ümitlendirir. Hüseyin Cahit‘le birlikte Tanin gazetesini kurar. Ancak politika Fikret’in karakterine uygun değildi. Politikanın ikiyüzlü, çıkarcı, hiçbir ahlâk kuralı tanımayan gerçeği, Fikret’ in gazeteden ayrılmasına neden II. Meşrutiyetle, II. Abdülhamit’in baskıcı saltanatı döneminde yazdığı karamsar şiirlerin yerine halka umut veren şiirler yazar. Ancak kısa zamanda, verdikleri sözleri yerine getirmeyen, meşrutiyet ve özgürlük ortamını kendi çıkarları doğrultusunda kullanan yöneticilere Doksan Beşe Doğru, Hân-ı Yağma şiirleriyle sert eleştiriler yöneltir. İttihat ve Terakki Cemiyetinin önerdiği Millî EğitimBakanlığını reddeder.
1909 yılında Galatasaray Sultanîsinin müdürlüğünü, bakanlığa tercih eder. Ancak okulda yaptığı yenilikler dedikodu konusu olunca 1910′da müdürlükten ayrılır. Darülfünun ve Dârülmualliminde verdiği dersleri de bırakarak Aşiyan’a çekilir. Bu son dönemini çocuklar için hece ölçüsüyle şiirler yazarak geçirir. Bu şiirleri Şermin adlı kitapta toplar. 1915 yılında şeker hastalığından ölür. Edebiyattaki Yeri ve Önemi: Fikret, Galatasaray Lisesindeki öğrenciliği sırasında, hem yeni edebiyatın önemli adlarından Recâizade Mahmut Ekrem’ de eskinin temsilcisi Muallim Naci‘nin öğrencisi olmuştur. Bu iki edebiyatı, bu iki şairin kişiliğinde görme ve tanıma olanağı bulur. İlk şiirlerinde, bahar, şarap, aşk gibi eski edebiyatın konularını işler ve katıldığı iki şiir yarışmasında da birincilik kazanarak şiir çevrelerinde tanınır. Servetifünun Dönemi, onun “Sanat, sanat içindir.” ilkesiyle bireyci bir karakter gösteren şiirler yazdığı dönemdir. Bu dönemdeki şiirleri topluma ve yaşama uzaktır. İmge ve duyguya dayalı karamsar bir hava taşıyan şiirler yazar. Ama şiirlerindeki insancıl yan, kendini her zaman belli eder. Daha çok batı şiirini tanıdığı ve kendi şiirini olgunlaştırdığı bu dönem, eski-yeni tartışmaları ile geçer. Eskiye verilecek en güzel yanıt iyi şiirlerdir. Bu dönemden sonra Valide’de kucağında çocuğuyla dilenmek zorunda bırakılan anayı, Halûk’un Bayramı’nda bayramı kutlayamayan yoksul çocukları, Verin Zavallılara’da depremzede yurttaşları anlatır. Balıkçılar, ekmeğini denizden kazanan yoksul balıkçılar için yazılır. Bu şiirlerine egemen olan bireysel acıma, zamanla toplumcu başkaldırıya dönüşür. II. Abdülhamit’in baskısını Sis şiirinde yansıtır. O günün kokuşmuş toplumsal ortamını sergiler. Bu şiiri Sabah Olursa, Mazi-Âti, Bir Lâhza-i Teahhur izleyecektir. Ancak bu şiirlerin o dönemde yayımlanması olanaksızdır. Onun için kişiler önemli değildir. İttihat ve Terakki yöneticileri için Doksanbeşe Doğru’yu yazmaktan kaçınmaz. Rübabın Cevabı, Revzen-i Mahlû, Han-ı Yağma, İttihat ve Terakki yöneticilerini kıyasıya eleştirdiği şiirlerdir. Şiirleri ve sanat anlayışı bireycilikten toplumculuğa doğru yönelmiştir. Bu dönemin en önemli yapıtı Tarih-i Kadim’dir. Bu uzun şiirde insanı ezen, acı veren her şeye baş kaldırır. Halûk’un Defteri ile oğlu Halûk’a seslenirken o, gerçekte bu toplumun geleceği olan çocuklara ve gençlere öğütler verir. Namık Kemal‘de toplumcu bir anlayış taşıyan özgürlük kavramı, Tevfik Fikret’te toplumcu olduğu kadar bireycidir. Onun için bireyin özgürlüğü de önemlidir. Zaman zaman neşeden kedere, ümitten ümitsizliğe geçen duygusal bir yapıya sahiptir. Onca ahlâk kavramı kesindir. Kendisi bir ahlâk anıtı gibi temiz, dürüst ve doğrudur. O, bir dürüstlük ve yurtseverlik örneğidir. Zorbalığın, tutuculuğun, haksızlığın, rüşvetçiliğe ve ikiyüzlülüğün alabildiğine yaygın olduğu bir ortamda yaşadı, ama onu en çok yakın çevresindekilerin bocalamaları üzmüştür. Tevfik Fikret, yalnızca bir şair olarak değil, insan olarak da örnek biridir. “Hak bellediğin yolda yalnız gideceksin.” derken bunu öncelikle kendi yaşamında uygulayabilmiştir.
1909 yılında Galatasaray Sultanîsinin müdürlüğünü, bakanlığa tercih eder. Ancak okulda yaptığı yenilikler dedikodu konusu olunca 1910′da müdürlükten ayrılır. Darülfünun ve Dârülmualliminde verdiği dersleri de bırakarak Aşiyan’a çekilir. Bu son dönemini çocuklar için hece ölçüsüyle şiirler yazarak geçirir. Bu şiirleri Şermin adlı kitapta toplar. 1915 yılında şeker hastalığından ölür. Edebiyattaki Yeri ve Önemi: Fikret, Galatasaray Lisesindeki öğrenciliği sırasında, hem yeni edebiyatın önemli adlarından Recâizade Mahmut Ekrem’ de eskinin temsilcisi Muallim Naci‘nin öğrencisi olmuştur. Bu iki edebiyatı, bu iki şairin kişiliğinde görme ve tanıma olanağı bulur. İlk şiirlerinde, bahar, şarap, aşk gibi eski edebiyatın konularını işler ve katıldığı iki şiir yarışmasında da birincilik kazanarak şiir çevrelerinde tanınır. Servetifünun Dönemi, onun “Sanat, sanat içindir.” ilkesiyle bireyci bir karakter gösteren şiirler yazdığı dönemdir. Bu dönemdeki şiirleri topluma ve yaşama uzaktır. İmge ve duyguya dayalı karamsar bir hava taşıyan şiirler yazar. Ama şiirlerindeki insancıl yan, kendini her zaman belli eder. Daha çok batı şiirini tanıdığı ve kendi şiirini olgunlaştırdığı bu dönem, eski-yeni tartışmaları ile geçer. Eskiye verilecek en güzel yanıt iyi şiirlerdir. Bu dönemden sonra Valide’de kucağında çocuğuyla dilenmek zorunda bırakılan anayı, Halûk’un Bayramı’nda bayramı kutlayamayan yoksul çocukları, Verin Zavallılara’da depremzede yurttaşları anlatır. Balıkçılar, ekmeğini denizden kazanan yoksul balıkçılar için yazılır. Bu şiirlerine egemen olan bireysel acıma, zamanla toplumcu başkaldırıya dönüşür. II. Abdülhamit’in baskısını Sis şiirinde yansıtır. O günün kokuşmuş toplumsal ortamını sergiler. Bu şiiri Sabah Olursa, Mazi-Âti, Bir Lâhza-i Teahhur izleyecektir. Ancak bu şiirlerin o dönemde yayımlanması olanaksızdır. Onun için kişiler önemli değildir. İttihat ve Terakki yöneticileri için Doksanbeşe Doğru’yu yazmaktan kaçınmaz. Rübabın Cevabı, Revzen-i Mahlû, Han-ı Yağma, İttihat ve Terakki yöneticilerini kıyasıya eleştirdiği şiirlerdir. Şiirleri ve sanat anlayışı bireycilikten toplumculuğa doğru yönelmiştir. Bu dönemin en önemli yapıtı Tarih-i Kadim’dir. Bu uzun şiirde insanı ezen, acı veren her şeye baş kaldırır. Halûk’un Defteri ile oğlu Halûk’a seslenirken o, gerçekte bu toplumun geleceği olan çocuklara ve gençlere öğütler verir. Namık Kemal‘de toplumcu bir anlayış taşıyan özgürlük kavramı, Tevfik Fikret’te toplumcu olduğu kadar bireycidir. Onun için bireyin özgürlüğü de önemlidir. Zaman zaman neşeden kedere, ümitten ümitsizliğe geçen duygusal bir yapıya sahiptir. Onca ahlâk kavramı kesindir. Kendisi bir ahlâk anıtı gibi temiz, dürüst ve doğrudur. O, bir dürüstlük ve yurtseverlik örneğidir. Zorbalığın, tutuculuğun, haksızlığın, rüşvetçiliğe ve ikiyüzlülüğün alabildiğine yaygın olduğu bir ortamda yaşadı, ama onu en çok yakın çevresindekilerin bocalamaları üzmüştür. Tevfik Fikret, yalnızca bir şair olarak değil, insan olarak da örnek biridir. “Hak bellediğin yolda yalnız gideceksin.” derken bunu öncelikle kendi yaşamında uygulayabilmiştir.